Bu laf öylesine edilmiş bir çıkış değil, tam anlamıyla bir reçete aslında. Çünkü Çelikler’in kastettiği sadece hakem sistemi değildi, Fenerbahçe’nin de içinde olduğu çürümüş futbol yapısıydı.
Fenerbahçe yıllardır aynı döngünün içinde dönüp duruyor: yeni başkan, yeni hoca, birkaç flaş transfer, sonra yine hayal kırıklığı. Ama kimse sormuyor: “Biz gerçekten değişiyor muyuz, yoksa sadece boyayı mı yeniliyoruz?”
Gerçek şu ki, bu kulüp artık makyajla toparlanacak bir noktada değil. Çelikler’in deyimiyle, “küçük tadilat değil, devrim lazım.”
Bakın, devrim derken sadece teknik direktör ya da futbolcu değişiminden bahsetmiyoruz. Zihniyet devriminden söz ediyoruz. Fenerbahçe’nin artık “idare eden” değil, “kökten dönüştüren” bir akla ihtiyacı var.
Çünkü sistemin sorunu detaylarda değil, temelde. Ve temel bozuksa, o binayı sıvayarak ayakta tutamazsın.
Bugün hâlâ Ali Koç döneminin alışkanlıkları sürüyor: uzun vadeli plan deniyor ama sabır yok; vizyon deniyor ama birlik yok. Taraftarın yüreği dolu, inancı sağlam ama sabrı tükeniyor.
Yeni yönetimin, eğer gerçekten farklı bir sayfa açmak istiyorsa, o sayfayı “devrim”le çevirmesi gerekiyor.
Yani, artık kimseye yaranma zamanı değil. Artık “kimseyi kırmayalım” dönemi bitti. Bu camia kırılarak büyüdü, yenilerek dirildi.
Fenerbahçe’yi ayağa kaldıracak olan da yine o karakter: yıkıp yeniden yapmak cesareti.
Serdar ali Çelikler’in dediği gibi — burayı boyayarak düzeltemezsin.
Fenerbahçe’yi kurtaracak olan, bir cesaret, bir kararlılık, bir devrimdir.
Ve o devrim başladığında, sadece Fenerbahçe değil, Türk futbolu da yeniden nefes alır.